Divanı Lügatit Türk (DLT) Çiğil Türkleri (GPT Derin Araştırma Denemesi)

 


Divânü Lügati’t-Türk’te Çiğil Boyu

1. Çiğil Boyunun Dil Özellikleri

Kaşgarlı Mahmud, 11. yüzyılda kaleme aldığı ünlü sözlüğü Divânü Lügati’t-Türk’te Çiğilleri başlıca Türk boylarından biri olarak anar ve dillerini “öz Türkçe” konuşan gruplar arasında sayar[1]. Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Tuhsı, Yağma, Çiğil, Uğrak, Çaruk gibi boyların “yalnız bir dili” olduğunu, bunların dilinin yabancı unsurlarla bozulmamış ortak Türkçe olduğunu belirtir[1]. Kaşgarlı, tüm Türk illerini gezip boyların dil ve kültürlerini bizzat öğrendiğini söyleyerek, Çiğil lehçesine dair de ayrıntılı bilgiler aktarmıştır. Onun verdiği bilgilere göre Çiğiller, Doğu Türkistan bölgesinde konuşulan ve Orhun Yazıtları diline çok yakın bir Doğu Türkçesi kullanmaktadır; özellikle Yağma, Tuhsı, Argu ve Uygur lehçeleriyle Çiğilce arasında sıkı bir dil akrabalığı vardır[2].

Çiğil lehçesinin bazı fonetik ve morfolojik özellikleri diğer boyların konuşma tarzlarından farklılık gösterir. Kaşgarlı’nın verdiği bir örneğe göre Çiğil Türkleri “karın doydu” anlamında “karın todhtı” derler[3]. Buradaki “todhtı” fiili, Oğuz ve benzeri boyların kullandığı “doydu” fiiline karşılık Çiğilcedeki özgün bir kullanım olmalıdır. Kaşgarlı ayrıca Çiğillerin dilinde bulunan Arap harfleriyle “ذ” (zel) sesi ile diğer bazı boyların dilindeki “ى” (ye) sesinin birbiriyle örtüştüğünü belirtir[4]. Örneğin Çiğiller “ayak” (ayak, foot) derken, Kıpçaklar ve Bulgarlar aynı kelimeyi “azak / azâk” şeklinde telaffuz etmektedir[4]. Bu örnek, Çiğilce y sesinin batıdaki bazı lehçelerde z olarak karşılandığını gösterir. Yine Çiğiller (Yağma ve Tuhsilerle birlikte) bazı fiil çekimlerinde geniş yuvarlak ünlü kullanırlar; Kaşgarlı, bu boyların “vardum, geldüm” dediklerini, yani Oğuzların “vardım, geldim” şeklindeki söyleyişini “ötreyle çevirerek” u sesiyle telaffuz ettiklerini kaydeder[5]. Bu morfolojik farklılık, Doğu Türkçesi konuşan Çiğil ve benzeri boyların Batı (Oğuz/Kıpçak) ağızlarından ayrılan bir özelliğidir.

Çiğil Türkçesinde Oğuzların alışık olmadığı bazı ifadeler ve kullanım biçimleri de vardır. Kaşgarlı’nın aktardığına göre, bir hakan veya beyin yanına birinin geldiği haber verilirken Çiğiller “ol teğindi” (yani “o hazır oldu, gelmek için emir aldı”) derler, ancak Oğuzlar bu ifadeyi yadırgar ve böyle söylemeye kızarlardı[6]. Yine Çiğiller hükümdarın fermanı veya mektubu anlamında “yarlığ” kelimesini kullanırken, Oğuzlar bu kelimeyi bilmezdi[7]. Hitap farkı olarak, Çiğiller saygıdeğer kişilere ikinci tekil şahıs yerine “siz” derken, küçük veya ast konumdakilere “sen” diye seslenirlerdi; o dönemin Oğuzlarında ise bu kullanım ya bulunmuyor ya da tam tersiydi[8]. Kaşgarlı Mahmud’un bu gibi örneklerle vurguladığı üzere, Çiğil lehçesi ses bilgisi, kelime hazinesi ve kullanım özellikleriyle kendine özgü nüanslara sahip olup, genel Türk dil ailesi içinde ayırt edici bir yere sahiptir[4][6].

2. Coğrafi Yerleşimleri ve Tarihsel Konumları

Divânü Lügati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud, Çiğil boyunun yaşadığı yerleri ve kollarını ayrıntılı biçimde tarif eder. Onun verdiği bilgiye göre Çiğiller, üç ayrı oymak halinde Ila (Ilı) vadisi halkları arasındadır[9]. Birincisi konar-göçer olup Kuyas adlı yerde yaşarlar; Kuyas, Barsgan (Barsğan) kasabasının ötesinde bir beldedir[9]. İkinci grup Çiğil, Taraz (Talas) civarında, Argu adlı bir şehre bağlı kalesi olan bir kasabada oturur ve bunlara da Çiğil denilir[9]. Kaşgarlı ayrıca Kaşgar yakınlarında bulunan bazı köylerin halkına da Çiğil dendiğini, bunların bir yerden çıkarak gelip o civara dağıldıklarını belirtir[10]. Bu bilgiler, Çiğillerin 11. yüzyılda Issık Göl (Isık-Köl) havzasından Taraz ve Kaşgar’a uzanan geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermektedir. Nitekim Kaşgarlı’nın çağında Issık Göl çevresinde Çiğillere mensup toplulukların yaşadığı ve bir kısmının hâlen göçebe hayat sürdüğü anlaşılmaktadır[11].

Kaşgarlı Mahmud, Çiğil adının kökenine dair ilginç bir efsanevi rivayeti eserine almıştır. Bu rivayete göre İskender-i Zülkarneyn, Türkistan’daki Argu ülkesine geldiğinde şiddetli yağmurlar yolları çamur deryasına çevirmiş, yürümek bile imkânsız hale gelmiştir[12]. Bunu gören Zülkarneyn “Bu ne çamur!” diyerek hayret etmiş, oraya bir kale inşa edilmesini emretmiştir. Yapılan kaleye “Çiğil” adı verilmiş ve daha sonra o kalede oturan Türklere de “Çiğilî” (Çiğilli) denilmiştir. Zamanla bu ad etraftaki halka yayılıp boyun adı haline gelmiştir[12]. Kaşgarlı bu efsaneyi aktararak Çiğil adının menşeini halk söyleyişine dayandırır; gerçekten de “çiğil” kelimesi eski Türk dillerinde “çamur, balçık” anlamına gelen “çiğ, çiğrek” köküne benzetilmiştir[13]. Bu efsane, Kaşgarlı’nın dil yadigârı eserinde coğrafî bilgiler kadar etimolojik folkloru da kaydettiğini gösterir.

Tarihsel olarak Çiğil boyunun varlığı, Divânü Lügati’t-Türk’ten önceki kaynaklarda da görülmektedir. Çin kaynakları, Karluk konfederasyonuna bağlı üç boydan biri olarak Çiğilleri (Çince adıyla Ch’ih-Ch’i) Tuhsi ve Bulak boyları ile birlikte zikreder[14]. Bu kayıtlara göre Çiğiller ilk başta Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerinde, daha sonra Altay Dağları’nın batısındaki Kara İrtiş ve Tarbagatay havalisinde yaşamışlardır[14]. İslami rivayetlerde de benzer biçimde, Karlukların dokuz boydan oluştuğu ve bunların üç kabilesinin Çiğiller olduğu bilgisi mevcuttur[15]. Örneğin 13. yüzyıl başlarında yazılmış Avfî’nin Câmi’ül-hikâyât adlı eserinde, Karluk-Çiğil ilişkisine vurgu yapılarak, Karluk boylarının önemli bir kısmını Çiğillerin teşkil ettiği ifade edilir[15]. Çiğiller, 9-10. yüzyıllarda Karahanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş safhasında da etkin rol oynamışlardır[16]. Bazı tarihçiler, Karahanlı hanedanının kökeninin Çiğil olabileceğine dair görüşler ileri sürmüştür[17]. Ünlü Türkolog Barthold da Çiğil boyunun Batı Türkistan sahasına Karahanlılar devrinde yayıldığını belirtir[18]. 11. yüzyıla gelindiğinde Çiğiller, kalabalık nüfusları ve geniş coğrafi dağılımlarıyla Türkistan’da söz sahibi bir topluluk olmaya devam etmiştir[19]. Oğuzların, kendi yurtlarının doğusundaki bütün Türklere toptan “Çiğil” adını verecek kadar bu boya aşina olmaları, Çiğillerin bölgede ne denli güçlü ve meşhur olduğuna işaret eder[20]. Ancak Kaşgarlı Mahmud, Oğuzların Ceyhun’dan (Amuderya) Çin içlerine kadar uzanan tüm Türklere Çiğil demesinin gerçeği yansıtmadığını özellikle vurgulayarak, her doğulu Türk boyunun Çiğil olmadığını da belirtmiştir[21][20].

3. Diğer Türk Boylarıyla İlişkileri

Çiğil boyu, tarih boyunca diğer Türk boylarıyla hem mücadele hem de müttefiklik ilişkileri içinde olmuştur. Kaşgarlı Mahmud, Oğuzların yurtlarına yakın oturan Çiğillerle “her zaman savaştıklarını” ve aralarındaki düşmanlığın kendi zamanına kadar sürüp geldiğini bildirir[22]. Gerçekten de Oğuzlar ile Çiğiller komşu oldukları Mâverâünnehir’in doğu kesiminde sık sık çatışmışlar, bu yüzden Oğuzlar etraflarındaki çeşitli Türk boylarını bazen topluca “Çiğil” diye adlandırmışlardır[22][20]. Yukarıda değinildiği gibi Kaşgarlı, Oğuzların bu genelleyici kullanımının hatalı olduğunu eserinde belirtmiştir[21]. Bu anekdot, Çiğillerin Oğuzlar nezdindeki gücünü ve tanınırlığını göstermektedir. Hatta daha sonraki yüzyıllarda Oğuz (Türkmen) lehçesinin bazı özelliklerinde Çiğilce izlerin görüldüğü, yakın tarihli dil araştırmalarında ifade edilmiştir[23].

Öte yandan Çiğiller, batı komşuları Oğuzlar dışında doğuda ve kendi çevrelerinde Karluk, Yağma ve Tuhsi boylarıyla da sürekli iç içedir. Kaşgarlı Mahmud’un verdiği bilgiler, 11. yüzyılda Çiğillerin özellikle Karluk, Yağma ve Tuhsi topluluklarıyla yakın ilişkiler içinde bulunduğunu gösterir[24]. Divânü Lügati’t-Türk’te bu boylar çoğu zaman birlikte anılır, adeta aynı kültür dairesinin üyeleri olarak sunulur[24]. Nitekim Kaşgarlı, Tuhsi boyunu anlatırken bunlara “Tuhsi Çiğil” de dendiğini, yani Tuhsilerin Çiğil boyuyla anıldığına dair bir bilginin mevcut olduğunu kaydeder[25]. Bu durum, Tuhsi ve Çiğil boylarının akrabalığı veya ittifakı olabileceğini düşündürmektedir. Gerçekten de bazı Çin kaynakları da Karluklar içinde Çiğil ve Tuhsileri birlikte zikretmekteydi[26].

Çiğillerin diğer Türk boylarıyla siyasi ve kültürel etkileşimi İslamiyet’in bölgede yayılmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Kaşgarlı Mahmud, eserinde Müslüman olmuş Türk boylarının başlangıçta Türkmen olarak adlandırıldığını anlatırken, Karluk, Çiğil ve Yağma boylarının İslam’a girdikten sonra önce “Türkmen” diye anıldığını belirtir[27]. Buna göre Oğuzlar dışındaki ilk Müslüman Türkler –özellikle Karahanlı sahasında yaşayan Karluklar, Çiğiller, Yağmalar– Türkmen ismiyle anılmış; daha sonraları bu ad yalnız Oğuzlar üzerinde kalmıştır. Bu bilgi, Çiğillerin 11. yüzyılda İslam dairesine girmiş ve Müslüman Türk toplumunun önemli bir parçası haline gelmiş olduğunu gösterir. Ayrıca kültürel alanda da Çiğiller ile komşu boylar arasında alışveriş olmuştur. Kaşgarlı’nın kayıtlarından, Çiğillerin kendilerine özgü kıyafetleri olduğu, diğer Türk boylarının da bu kıyafetleri bildiği anlaşılır[28]. Hatta Türkistan’da “Çiğil kılığına giren” (Çiğiller gibi giyinen) kişilere çevrede “Çiğil” denilmesi bu etkinin bir sonucudur[29]. Kaşgarlı, dilinde bu deyimi açıklamış; “Çiğillenmek” (Çiğil kılığına bürünmek), “Er Çiğillendi” (adam Çiğil gibi giyindi) ve “Çiğillemek” (birini Çiğil saymak, Çiğil boyuna nispet etmek) gibi ifadeleri eserine almıştır[29]. Bu bilgiler, Çiğillerin komşu toplumlar üzerindeki kültürel tesirini ve diğer Türkler arasında tanınan kendine özgü bir yaşam tarzına sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

4. Divânü Lügati’t-Türk’te Geçen Çiğilce Söz Varlığı

Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğünde pek çok kelime “Çiğil lehçesinde” veya “Çiğilce” notuyla kaydedilmiş olup, bu kelimeler Çiğil boyunun zengin söz varlığını yansıtmaktadır. Gerek günlük eşya ve alet adları, gerek hayvan ve yiyecek adları, gerekse deyim ve tabirler Divânü Lügati’t-Türk’te Çiğilce örneklerle belirtilmiştir. Aşağıda, eserde geçen belli başlı Çiğilce kelime ve deyimler, anlamlarıyla birlikte gruplar halinde sunulmuştur:

Giysi ve Kıyafet:
- başak: Çiğil lehçesinde pabuç veya ayakkabı anlamında; Kaşgarlı bu kelimenin Çiğilce olduğunu, Oğuzlar ve Kıpçakların aynı kelimeyi araya “m” harfi ekleyerek “başmak” biçiminde telaffuz ettiklerini belirtir
[30]. (Not: başmak eski Türkçede ayakkabı/papuç anlamına gelir.)
- samda: Çiğillerin kullandığı bir tür sandalet, ayağa giyilen pabuç
[31]. Divan’da “samda” kelimesi Çiğilce olarak geçer ve Kaşgarlı bunu tanımlarken “ayağa giyilen sandal, bir çeşit ayakkabı” diye açıklar.
- kıymaç: Çiğillerin başlarına giydikleri, tiftikten (keçi kılından) yapılma beyaz başlık veya börk adı
[32]. Bu kelime de Divan’da Çiğilce olarak kayıtlıdır.

Yiyecek ve Ürünler:
- arı yağı: Çiğillerin bal için kullandıkları bir tabir. Kaşgarlı, arıların yaptığı bala Çiğillerin “arı yağı” dediklerini nakleder
[33]. Bu ifade, Çiğillerin arıcılık ve bal üretimine yabancı olmadıklarını göstermektedir.
- kuçgundı: Çiğilce “soğan” anlamına gelen kelime
[34]. Divânü Lügati’t-Türk’te “Kuçgundı: Soğan” şeklinde tanımlanmıştır.
- küč (küç): Çiğilce “susam” anlamına gelir (Arapça küncü karşılığı). Kaşgarlı, susamın Çiğilce adının “küč” olduğunu ve susam yağına da “küč yağı” dediklerini belirtir
[34].
- sımsımrak: Çiğilce bir yemek adıdır. Divan’da tarifine göre “Baş (hayvanın başı), pişirildikten sonra ufak ufak doğranıp bir güvece konur; baharat eklenir ve üzerine ekşi yoğurt dökülür, bir süre bekletildikten sonra yenir.” şeklinde hazırlanan bir yemektir
[35]. Bu tarif, sımsımrak yemeğinin Çiğillerce bilinen özel bir yemek olduğunu gösterir.

Aletler ve Eşyalar:
- tüfek (tüwek): Kaşgarlı bu kelimeyi Çiğilce olarak verir ve tanımını yapar: “Yaş söğüt ağacının veya benzer bir ağacın kabuğu boru gibi çıkarılır; içine yuvarlak taneler konularak serçe kuşlarını vurmak için atılır.”
[36]. Bu aslında bir oyuncak “çıngı” veya “üfleme tüfeği” olup çocukların kuş avlamakta kullandığı basit alet olmalıdır. Kastamonu yöresinde yakın zamana dek “patlanguç” adıyla benzer bir çocuk oyuncağı kullanıldığı ve bunun Çiğiller vasıtasıyla Anadolu’ya taşınmış olabileceği de araştırmacılarca not edilmiştir[36].
- kıftu: Çiğilce “makas, kırkı” anlamına gelir
[37]. Kaşgarlı’nın sözlüğünde makas karşılığında “kıftu (kırkma makası)” Çiğil lehçesiyle ilişkilendirilmiştir.
- pistik: Çiğilce eğirme amacıyla hazırlanmış pamuk demeti, yani “hallaç pamuğu” diyebileceğimiz iplik yapmaya hazır pamuk
[37]. (Divan’da “pistik: eğrilmek üzere hazırlanmış atılmış pamuk” şeklinde açıklanmıştır.)
- çöñek (çöngök): Çiğilce “çömçe, kepçe veya küçük kutu/kap” anlamında bir kelime
[38]. Sözlükte “çöñek: çömçe, kutu” diye geçer; büyük ihtimalle su veya yemek kabı anlamında kullanılmaktadır.
- yabı: Çiğil lehçesinde “eyer yastığı” demektir
[39]. Yani eğerin altına konan keçe veya minder. Divan’da “Yabı: Eğerin üstüne ve altına konan keçe, eğer yastığı” diye tanımlanmıştır.
- şîn: Çiğilce “taht, sedir” anlamına gelir
[39]. Kaşgarlı “Şîn: Taht, sedir” şeklinde açıklamıştır; büyük olasılıkla hükümdar koltuğu veya evlerde kullanılan yüksek oturma sediri kastedilir.
- şebeng (şebiñ): Çiğilce “küçük demir çomak, demir baston”
[39]. Bu kelime Divan’da Çiğilce olarak geçer ve Kaşgarlı tarafından bir tür baston/değnek olarak açıklanır.
- çefşeñ (çefşenğ): Çiğilce “koyun kırkılan makas”, yani koyun yününü kırpmakta kullanılan büyük makas
[39]. Sözlükte “Çefşenğ: Koyun kırkılan makas” şeklinde yer almaktadır.

Hayvan Adları:
- übgük: Çiğilce “ibibik kuşu” demektir
[40]. İbibik (çavuşkuşu) adlı kuşun Çiğil lehçesindeki adı übgük olarak kaydedilmiştir.
- çumalı: Çiğilce “karınca” anlamına gelir
[41]. (Çağdaş Türkçedeki “cumalı” veya “yığışka” değil, farklı bir biçim.) Divan’da “Çumalı: Karınca” şeklinde açıklanmıştır.
- muş: Çiğil lehçesinde “kedi” demektir
[41]. Kaşgarlı not düşer ki Oğuzlar bu hayvana “çetük” derler[41]. Bu bilgi, muş kelimesinin Çiğil ve muhtemelen Karluk-Yağma çevresinde kullanıldığını, Oğuzlarda ise farklı bir tabir olduğunu gösterir.
- toy: Çiğilce bir kuş adı, “toy kuşu” anlamında kullanılır
[40]. Kaşgarlı, Toy adlı kuşu tanımlarken “Bu ‘ذ’ harfini ‘ى’ yapanlar dilince (yani bazı ağızlarda) ‘Todh’ dahi derler” diye ekler[40]. Bu ifade, toy adının bazı lehçelerde todğ/todh biçiminde söylendiğine işaret etmektedir. Toy kuşu muhtemelen bir av kuşu veya dropgillerden bir kuştur (İngilizce great bustard).
- aya-yersgü: Çiğilce “yarasa” anlamına gelir, kelime tam olarak “aya yersgü” şeklindedir
[41]. Kaşgarlı bunu “yarasa (uçan fare, bat)” olarak açıklamıştır.

Diğer Örnekler:
- uluş: Çiğil lehçesinde “köy” demektir
[42]. Divan’da “Uluş: Köy” şeklinde, Çiğilce bir kelime olarak gösterilmiştir. (Not: Ulus kelimesi genel olarak “halk” anlamına gelse de burada uluş/uluş köy manasında kullanılmıştır.)
- ajun: Çiğilce “dünya, cihan” anlamına gelir
[42]. Kaşgarlı “Ajun: Dünya” şeklinde tanımlamıştır. Bu kelime, Eski Türkçedeki “acun” sözcüğünün Çiğil ağzındaki telaffuzu olmalıdır.
- aybanğ er: Çiğilce “kel adam” demektir
[43]. (Aybanğ: kel, er: adam; Oğuz Türkçesinde karşılığı “kazıkalı” veya benzeri bir ifade olabilir.)
- andağ: Çiğil lehçesinde “öyle, şöyle, o tarzda” anlamında bir kelime
[43]. Kaşgarlı “Andağ: Öyle” diye açıklamış; bu kelime Oğuzcada “andaç” gibi kullanılmaz, Doğu Türkçesine özgüdür.
- ortu: Çiğilce “orta, her şeyin ortası” anlamına gelir
[43]. (Divan’da “Ortu: Orta, her şeyin ortası” şeklinde geçer.)
- liš: Çiğilce “salya, balgam” demektir
[42]. (Kaşgarlı bu kelimeyi balgam karşılığı olarak Çiğil lehçesine ait göstermiştir.)
- ötki: Çiğilce “bedel, karşılık” yani fiyat veya değer anlamına gelir
[44].
- kum: Çiğilce “kum” (ince taneli toprak, sand) anlamında bir kelimedir
[44]. Kaşgarlı Mahmud bu maddeyi izah ederken “Bunu Oğuzlar bilmezler” diyerek kum kelimesinin Oğuz lehçesinde kullanılmadığını not düşmüştür[44]. Bu, kelimenin Çiğil ve benzeri doğu lehçelerine has olduğunu gösterir (Oğuzlar kum için muhtemelen “qum” yerine başka bir kelime kullanıyordu).
- budhun: Çiğil lehçesinde “ahali, avam, halk” manasına gelir
[45]. Sözlükte “Budhun: Ahali, halk, avam” diye açıklanmıştır. Bu kelime de Oğuzcada yaygın olmayıp, Çiğil-Karluk sahasına özgüdür.

Yukarıdaki örnekler, Kaşgarlı Mahmud’un eserinde Çiğilce notuyla geçen kelime ve deyimlerden bir kısmıdır. Bu söz varlığı incelendiğinde, Çiğillerin günlük hayatı, kültürü ve çevresi hakkında pek çok ipucu elde edilebilmektedir. Giyim kuşamdan yiyeceklere, aletlerden hayvan adlarına dek geniş bir yelpazede Çiğilce kelimelerin Divânü Lügati’t-Türk’e girmesi, Kaşgarlı Mahmud’un derlediği dil malzemesi içinde Çiğil lehçesinin ne denli zengin bir yer tuttuğunu göstermektedir.

5. Kaşgarlı Mahmud’un Çiğiller Hakkında Yorumları

Kaşgarlı Mahmud, Çiğil boyuna ve diline eserinde özel bir önem atfetmiştir. Onu, Türk milletinin büyük boylarından biri olarak ele almış ve sıkça zikretmiştir. Divânü Lügati’t-Türk’ün giriş kısımlarında, büyük Türk boylarını sayarken Türk, Türkmen, Oğuz, Kırgız, Karluk, Yağma ile birlikte Çiğil boyunu da ön sıralarda anması tesadüf değildir[27]. Bu, Çiğillerin 11. yüzyıl Türk dünyasındaki önemini vurgular niteliktedir. Kaşgarlı, bu boyların dilleri hakkında yaptığı değerlendirmede, yukarıda belirtildiği gibi Çiğillerin dilinin öz Türkçe olduğunu ve diğer ana lehçelerle ortak bir temele sahip bulunduğunu söylemiştir[1]. Hatta, dilde “f” sesi kullanan Kençek, Xotan gibi bazı toplulukları “Türk saymadığını” ifade eden Kaşgarlı, Çiğilleri ise hiçbir olumsuzlama yapmadan gerçek Türk dili konuşan boylar arasında göstermiştir[46]. Bu yaklaşım, onun nazarında Çiğil lehçesinin Türkçenin aslî ve bozulmamış kollarından biri olarak kabul edildiğini ortaya koymaktadır.

Kaşgarlı Mahmud’un Çiğiller hakkında yaptığı yorumlar sadece dilsel sınıflandırmayla sınırlı değildir; o, aynı zamanda bu boyun kültürü ve diğer boylarla ilişkisine dair tarafsız gözlemlerini de aktarmıştır. Örneğin, Oğuzlar ile Çiğiller arasındaki bitmek bilmez mücadelelerden bahsederken, kendi devrine dek süregelen bir husumete dikkat çekerek adeta bir tarihçi gibi not düşmüştür[22]. Yine Oğuzların tüm doğu Türklerini Çiğil adıyla anmasını eleştirip doğrusunu açıklaması, Kaşgarlı’nın boylar arası ayrımları netleştirme çabasını gösterir[21]. Bu sayede, eserini okuyanlar için Çiğil boyunun kim olduğu, kim olmadığı konusunda bir rehberlik sunmuştur. Kaşgarlı’nın aktardığı Zülkarneyn efsanesi, Çiğillerin adının menşeine dair bir anekdot olmakla birlikte, yazarın bu boyun tarihine ve efsanelerine de aşina olduğunu gösterir[12]. Onun eserinde sadece dil değil, etnografik ve folklorik bilgiler de yer alır; Çiğil adının “çamur” kelimesinden türeyiş hikâyesini aktarması, Çiğillerin kadim varlığını efsane düzeyinde de belgelediğini ortaya koymaktadır.

Dilsel açıdan, Kaşgarlı Mahmud Çiğil lehçesinin özelliklerini tespit ederken zaman zaman değerlendirmelerde bulunur. Çiğillerin kullandığı bazı ifadelerin Oğuzlarca hoş karşılanmadığını (mesela “ol teğindi” tabiri) belirtmesi, bir anlamda kültürel farklılığın da yorumlanmasıdır[6]. Ayrıca “yarlığ” gibi Çiğilcedeki kelimelerin Oğuzlarca bilinmediğini söylemesi, Çiğil dilinin özgünlüğüne işaret eden bir değerlendirmedir[7]. Çiğillerin büyüklere “siz” deme adabına sahip olup Oğuzların ise farklı davrandığını vurgulaması da sosyolingüistik bir yorumdur[8]. Tüm bu ifadeler, Kaşgarlı’nın sadece bir derleyici olmadığını, aynı zamanda gözlemlediği dil ve kültür farklılıklarını analiz eden bir dil bilimci ve antropolog gözüyle hareket ettiğini göstermektedir.

Sonuç olarak Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügati’t-Türk’te Çiğil boyunu Türk dünyasının önemli unsurlarından biri olarak sınıflandırmış ve onların dilini titizlikle belgeleyip yorumlamıştır. Çiğilleri “İslam diyarının Türkmenleri” arasında görmüş, Karluk ve Yağma ile birlikte Müslüman Türk zümresinin bir parçası olarak anmıştır[27]. Bir yandan dil malzemeleri (kelimeler, deyimler) aracılığıyla Çiğil kültürüne ışık tutarken, diğer yandan komşu boylarla münasebetlerine ve ayrışan yönlerine değinerek kapsamlı bir profil çizmiştir. Kaşgarlı’nın değerlendirmelerinde, Çiğil lehçesinin eski Türk yazıtlarının diline yakınlığı ve “öz Türkçe” oluşu övgüyle dile getirilirken, Çiğil topluluğunun da Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulanmaktadır. Bu sayede Divânü Lügati’t-Türk, bir sözlük olmanın ötesinde, Çiğiller hakkında dilsel, coğrafi ve kültürel pek çok kıymetli bilgiyi günümüze aktaran bir ansiklopedi görevi görmektedir.

Kaynaklar:

·       Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügati’t-Türk, çev. Besim Atalay, TDK Yayınları, Cilt I-III, Ankara 1940. (Aktarılan örnekler ve açıklamalar)[9][22][12][2][4][6]

·       Cevdet Yakupoğlu, “Türkistan’ın Büyük Türk Boylarından Çiğiller ve Anadolu’da İskân İzleri,” Türkiyat Mecmuası, sy. 28, 2018, s.104-136. (Akademik değerlendirmeler ve ek bilgiler)[24][20][27][26][47][16]


[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [11] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] dergipark.org.tr

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/782110

[9] [10] [12] [13] [21] [22] DÎVAN-I LÛGAT’İT-TÜRK | Kültür Portalı

https://www.kulturportali.gov.tr/portal/metinler-1

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski